CAMİLER VE KÜLLİYELER
Müslümanların içinde topluca ibadet ettikleri mekanlar olan camiler, günümüzdekinden farklı olarak tarihte ibadethane vasfının yanı sıra sosyal ve eğitsel birçok işleve de sahip olmuşlardır. İnsanların biraraya gelip kaynaştığı, toplumsal sorunlann konuşulup tartışıldığı, din adamlarının hutbe, vaaz ve cami derslerinin takip edildiği yerler olagelen camilerin, İslam kent hayatında her zaman çok merkezi bir konumları vardır.
İslamiyet te cami yapmak teşvik edildiği ve övüldüğü için kentler camilerle donatılmıştır. Bir İslam kent silüetinin en önemli öğesi, camiler ve onların. göklere yükselen minareleridir. Bu camiler devlet yöneticileri, hayırsever zenginler veya halk tarafından yaptınlmıştır.
Külliye ise, bir cami ve etrafında kümelenen eğitim (medrese, kütüphane, sıbyan mektebi), sağlık (şifahane, bimarhane) kuruluşlarının yanı sıra insanların su ihtiyacını karşılayan çeşme ve sebil, yoksulların barındığı tabhane, hamam, muhtaçlara bedava yemek dağıtılan aşhane, imaret ve darüzziyafe ile bu yapılar topluluğuna gelir temin ederı arasta ve han; ayrıca buraya gömülen kimselerin türbe ve mezarları ile ezan vakitleri ve kıblenin yönünü belirleyen muvakkithaneden oluşan bir kompleksi ifade eder.
Fakat, bir külliyede bu yapıların tamamının bulunması zorunlu değildir. Bu açıdan İstanbul'daki külliyeler incelendiğinde Fatih, Bayezid, Şehzade, Süleymaniye ve Sultan Ahmed gibi padişahlar tarafından yaptırılan büyük külliyelerin yukarıda sıralanan yapıların bir çoğunu bünyesinde bulundurduğunu ve bu külliyelerin bütün kent halkının ihtiyaçlarına hitap ettiklerini görüyoruz. Bunların yanında sadece birkaç mahallenin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ve külliyedeki unsurlardan bir kısmına sahip daha küçük külliyeler de vardır.
Osmanlı Devletinin diğer birkaç şehrindeki küçük istisnalar hariç tutulacak olursa külliyeler İstanbul'a özgü yapı kompleksleridir ve İstanbul'da hem şehircilik anlayışının hem de şehir hayatının en önemli öğesi olmuşlardır. Özellikle büyük külliyeler, Bizans döneminde de şehrin en önemli kısımlan olan alanlara inşa edilmiş; kent bu külliyelerin etrafında gelişmiş, şehir hayatı bu külliyeler civarında sürmüş ve kentin görünümünü bu külliyeler şekillendirmiştir.
AYAZMA CAMİİ
Üsküdar'da, Salacak'la Şemsipaşa semtleri arasında, Kızkulesi'nin karşısında ve Marmara'ya hakim bir tepe üzerindedir. 1760-1761 yıllannda Sultan III. Mustafa tarafından annesi Mihrişah Emine Sultan ile kardeşi Şehzade Süleyman adlanna yaptınlmıştır. Mimar Mehmed Tahir Ağa'nın eseridir. Caminin yerinde daha evvelce Ayazma Sarayı ve Bahçesi olduğundan bu ismi almıştır.
Avrupa sanat usluplarının etkisinde yapılmış camilerdendir. Üç kapılı avludan camiye merdivenle çıkılır. Minaresi tek şerefelidir. 20 penceresi olan merkez kubbe dört fil ayağına dayanmaktadır. Tabanı mermerlerle döşenmiştir. 86 adet penceresi vardır. Minberi oymalı renkli mermerden, mihrabın içi kırmızı somakidendir. Binanın doğusundaki hünkar mahfilinin duvarlarında İtalyan çinileri yer almıştır. Cami içinde Hattat Seyyid Abdullah ve Hattat Seyyid Mustafa'nın yazılan vardır.
Haziresinde birçok mezar bulunmaktadır. Sol köşedeki çeşme Şair Zihni'nin kitabesi ile süslüdür.
BEYLERBEYİ CAMİİ
Boğaziçi'nin Anadolu yakasında, Beylerbeyi İskelesi yanında ve deniz kıyısındadır. Sultan I. Abdülhamid tarafından 1778 yılında annesi Rabia Sultan'ın anısına yaptırılmıştır. Mimar Tahir Ağa'nın eseridir. Camii barok üslubundadır ve kesme taştan inşa edilmiştir. 55 pencereli, iki minareli, sekizgen tabana oturan bir yapıdır. Tek kubbesi vardır, mihrabın önündeki alan ise yarım bir kubbe ile örtülüdür. İç yüzeyi kalem işiyle süslenmiştir. Cami hem Osmanlı, hem de Avrupa çinileriyle kaplanmıştır. Bu haliyle cami adeta farklı kültürlerin bir araya geldiği bir sergi görünümündedir.
Allah katında en sevgiliniz,ahlâkı güzel olan,halk ile geçinenler ve kendisiyle geçinilen,yumuşak huylu olanlardır.Ve Allâh yanında buğz . . edilenlerinizde, insanla arasında biribirine lâf götürüp getirmekle uğraşan, onların kusurlarını arayarak din kardeşlerinin aralarına tefrika sokanlardır.(Hadis-i Şerif)
İnsan Allah'ın rızasına uygun bir söz söyler de o sözün kendisini
ulaştıracağı dereceyi tahmin edemez. Allah, o söz sayesinde huzuruna varacağı güne
kadar o kula rızasını bağışlar. Buna karşılık insan, Allah'ın öfkesien yol açan bir söz
söyler de o sözün kendisine neye malolacağını tahmin edemez. Allah, o söz yüzünden
huzuruna varacağı güne kadar o kula karşı öfkeli kalır.
HADİS-İ ŞERİF
Kafir de olsa mazlumun bedduasından sakının! Çünkü onunla Allah
arasında perde yoktur. Allah mazlumun ve darda kalmışın imdadına
koşulmasını sever
HADİS-İ ŞERİF